Quantcast
Channel: Anne Kaleminden
Viewing all 432 articles
Browse latest View live

termal atlet

$
0
0
kızım çok hareketli ve çok terleyen bir çocuk. biraz hareket sonrası sırtına baktığımda atletinin ıslak ve sırtının buz gibi olması beni çok üzüyor. kreş ortamı ilkokula göre çok daha korunaklıydı.... dışarı çok sık çıkmıyorlar ayrıca öğretmenleri ter durumunu kontrol edip, çamaşır değişimi yapabiliyor ya da sırtlarına havlu koyabiliyordu. oysa ilkokulda ne kadar söylesem de 10 dk' lık tenefüslerde montsuz dışarıya çıkıyor, koşuyor terliyor... 40 dk ders-10 dk tenefüs, bir içeri-bir dışarı, sıcak-soğuk... geçen kışı hastalıksız ve ilaçsız atlatabilmemize rağmen bu kış kızım 2 kere hasta oldu ve iki kere antibiyotik kullanmak zorunda kaldı...
termal atleti bir arkadaşımdan duyup nette araştırdım. çok az bilgiye ve çok az markaya ulaşabildim. kullanıcı yorumlarını okuduğumda, denemeye karar verdim. hangi markadan almam gerektiği konusunda ise kararsızdım çünkü fiyatları bana oldukça yüksek geldi. dışarıda içi polar ya da miflon gibi tüylü ve çok kalın atletleri termal atlet diye satıyorlardı. en sonunda cuppro da karar kıldım. sanırım m&s' dan alanlar da memnunlar. kesinlikle ince bir yapıya sahip, soğuk havalarda sıcak, sıcak havalarda ise serin tutarak bir ısı ayarlaması yaptığı söyleniyor. kendi tecrübelerimden bahsetmem gerekirse; kızımın çok çok aktif olduğu dönem sorası sırtına baktığımda sırtında ıslaklık yoktu ama biraz serindi, atleti ise hafif nemliydi... normal atletle böyle bir aktivite sonrası sırtını kontrol etmiş olsaydım eminim sırtı sırılsıklam ve atleti sıksam su çıkacak derecede olurdu...
termal atletleri genellikle kış sporu yapanlar tercih ediyormuş. ben atlet şeklinde değil kısa kollu tişört şeklinde olanlardan aldım ve sadece kış döneminde kullanmayı düşünüyorum. sık hastalanma sorunumuza çözüm olabilecek mi şimdilik emin değilim ama normal atletlere göre bana şu an daha sağlıklı görünüyorlar... hareketli ve sırtı çabuk terleyen bir çocuğunuz varsa aklınızda bulunsun derim...




nostalji müzesi

$
0
0
teknolojinin son 20 yılda ne kadar ilerlediğine inanmak mümkün değil...bir zamanlar yaşantımızın doğal parçası olan pek çok ürünü şu an hiç bir yerde göremiyoruz. çocuklarımız bunların ne işe yaradığını hiç bilemeyecek belki ama beni epey eskilere götüren ve hatıralarımızda kalan bu ürünleri paylaşmak istedim.

disket, atari ve kocaman bilgisayarların yerini hafıza kartları, cd' ler, minicik tabletler ve dizüstü bilgisayarlar aldı.
 fotoğraf çektirmek ve onları bastırmak heyecanla çıkmalarını beklemek eskilerde kaldı. şimdi dijital fotoğraf makineleri ve akıllı telefonlar var.
plak ve pikap zamanlarına biz de yetişemedik belki ama çocukluk günlerimde evimizde olduğunu hatılıyorum...
jetonlu telefon kartlı telefon çok eski değil henüz üniversitedeyken çoğumuzun hayatındaydı. şu an ise hepimizde cep telefonları var...
video ve video çalar... maddi durumu daha iyi olan bir kaç kişinin evinde vardı çocukluğumda, bunların yerini de dvd oynatıcılar aldı...
telgrafı ise sadece bir kaç düğünde tebrik mesajlarında hatırlayabiliyoruz şimdi....
ev telefonları bile unutulmaya yüz tuttu hele ki çevirmeli olanlar nostaljik bir film karesi gibi. sony walkman ben lisedeyken prestij göstergesiydi. ananem parasını vermiş maltepe pazarından almıştım bir tane :) şimdi ise mp3 çalarlar var...
bu radyonun aynısından vardı bizde. elektrikler kesilince mum ışığında dinlediğimiz günleri unutmuyorum. uzaktan kumandasız televizyonlar yerini kocaman lcd, led ekranlı hatta 3 boyutlu, internete bağlanabilen akıllı televizyonlara bıraktı.
kaset ve teyp nostalji denizinde küçük birer ışıltı olarak kaldı...
her pazar evimizde olan ve tüm gün süren çamaşır yıkama seanslarının yerini tam otomatik tam kurutmalı çamaşır makineleri aldı...
daktilo kullanılan yer var mıdır hala? ama ben memuriyetimin ilk yıllarında bir kaç matbu evrak doldurmak için kullanmıştım.  
tetris ne çok severdim. bunlardan bende bir tane olsa ömür boyu hiç canım sıkılmaz zannederdim. 
şimdi ise tüm bunlar nostalji müzesinde...

performans ödevlerimiz

$
0
0
okul yaşantısı hayatımıza girdiğinde korktuğum iki şey vardı; biri el yazısı diğeri performans-proje ödevleri... 1. sınıf itibariyle yaşantımıza girdiler maalesef... 
el yazısını ilk veli toplantısında sordu bir veli, bu yazının ileride bir faydasını görecek miyiz diye... öğretmen net cevapladı "hayır, zaten bir-iki seneye kendiliğinden düz yazıya geçiyorlar" diyerek.. peki daha zor olduğu aşikarken, el yazısında bu ısrarın ne mantığı var anlamıyorum.  
performans ve proje ödevlerine ise çok tepkiliydim. velileri zora koşmaktan başka bir işe yaramadığını, çocukların kendi başlarına yapabileceği ödevler olmadığını, konu ve materyal araştırma görevinin sadece büyüklere kaldığını düşünerek... hatta ben yapmam diyordum ama bu uygulanamıyor, çünkü çocuk üzülecek, çocuğu cezalandırmış oluyorsun bir bakıma...bu ödevlerin aile katılım ödevleri olduğu konusunda bir kabulleniş yaşadım sonra... ödevler verildi el mecbur yaptık biz de...
1.sınıf matematik performans ödevimiz, renkler bir örüntü oluşturuyor.
 1.sınıf hayat bilgisi performans ödevimizin kapağı, atatürk albümü. 
1.sınıf türkçe performans ödevimiz: şiir ezberleme... okulun salonunda tüm sınıf sırayla okudu şiirlerini, elif "atatürk çocukları" isimli şiiri okudu ve veliler olarak izledik... 
performans ödevleri bunlardı. bir de proje ödevi var nisan ayında vereceğimiz...

bu arada sınıflarında bir yılbaşı kutlaması yaptılar, ne kadar mutlu oluyor çocuklar böyle etkinliklerde :)
ve eren' ler de ana sınıfında mesleklerle ilgili bir ödev hazırladılar. herkes olmak istediği meslekle ilgili bir afiş hazırladı. eren balıkçı olmak istiyor, neyse bir kişi de oto tamircisi olmak istemiş de onca doktorun mühendisin yanında yalnız kalmadık :)
günler geçip gidiyor, çocuklarımız büyüyor... tüm çocuklar sağlık içinde ve mutlulukla büyüsünler :)

ilk karne

$
0
0
bana anneliği tattıran, tüm ilkleri yaşatan, ilk göz ağrım, pamuk helvam, prensesim... tahmin ediyorum bu blogu senin de okuyacağın günler çok yakın. bu nedenle bilmeni istiyorum ki yaşadığın heyecanı seninle birlikte sonuna kadar hissediyorum...
karnenin tüm mini mini birler gibi 100' lerle, "çok iyi" lerle dolu olması diğer anneler gibi beni de gururlandırsa da karne notunun ölçemeyeceği değerlerle büyümeni isterim...
ışıltın pırıltın hiç sönmesin bir tanem, kalbin hep böyle güzel düşünsün, adımların seni hep dürüstlüğe, doğruluğa yürütsün, isyankar yanın beni zorlasa da biraz, zamanı geldiğinde duruşun hep haklıdan yana olsun...  
nice yaşam tecrübelerinden "pekiyi" lerle çıkman dileğiyle, annen ihtiyaç duyduğun sürece yanında olacak...

şubat tatili

$
0
0
insanın öğretmen ablaları olması hem çok güzel hem de kıskançlık verici :) çünkü onlar her tatilde bir arada uzun vakit geçirirlerken ben 30 günlük yıllık iznimi en randımanlı şekilde kullanma planları yaparım... kızım da okullu olduktan sonra bunun ezikliğini daha da hissetmeye başladım. keşke öğretmen olsaymışım diye başlarının etini yedim :) neyse 3 ablam ve 1 kardeşim öğretmen ve her sene olduğu gibi bu şubat tatilinde de ankara' ya gelerek bizlere bir arada olma, tatili hissetme şansını verdiler... kuzenler o kadar mutluydular ki ağlayarak ayrıldılar birbirlerinden...
neler neler sığdırdık bu kısa zamana... leyla gencer sahnesinde nasrettin hoca tiyatrosuna gittik ama çok eğlenceli olduğunu söyleyemeyeceğim, biraz sıkılsalar da birlikte olmanın tadını çıkardıklarını düşünüyorum

kız kardeşimin evinde toplandık bir gün... 1 anne 6 kızı ve 6 torunu olarak, kocaman bir aileydik, bize hiç de kalabalık gelmeyen... çocukları uyutup gün ışığını görmeden yattık neyse ki...

elif' e doğum günü yaptık, biraz erken de olsa...
 kuzularım dilek dilerken....
muhteşem kuzenler... 
akşamında bir küçük kaçamak...
avm' ler ve oyun alanları da uğrak yerlerimizdendi...
gurbet kuşum canım yeğenim...
vee bu sene ankara' da güzel bir bölüm kazanarak aramıza katılan narin prensesim, 2 numaralı yeğenim :)
akşamları sinema keyfi yapabildik, elif ödevlerini ihmal etmedi, bol bol yedik, içtik... böylece tatili bitirmiş olduk. elif etüt, eren kreş, bizler ise işlerimize döndük... kalabalık bir aile olduğumuz için kendimi şanslı ve mutlu hissettiğim günlerden ise geriye bu fotoğraflar kaldı...

her çocuk özeldir (taare zameen par)

$
0
0
aamir khan'ın yönetmenliğini ve oyunculuğunu yaptığı 2007 yapımı bu hint filmini izlemediyseniz, vakit ayırıp izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum... internet sitelerinin çoğunda da anne-babaların ve eğitmenlerin izlemesi gereken film listelerinin en üstlerinde yer alıyor...

filmin başrol oyuncusu ishaan (darsheel safary), okuma ve öğrenme güçlüğü çeken, yaramazlıkları aymazlığıyla meşhur, kalbinin yetmediği yerde kavgaya başvurabilen bir çocuk... onun aksine ailesinin gurur kaynağı olan, her alanda başarılı ve tüm övgüleri toplayan abisiyle yine de güzel bir ilişkisi var... annesinin anlayışlı ve şefkatli yaklaşımının aksine sık sık babasından azar işitiyor. en nihayetinde sınıfta kalınca aklı başına gelsin diye yatılı okula gönderiliyor. zaten hayatla başa çıkamazken, 9 yaşında, ailesinden uzakta, yabancı bir ortamda kalabalıklar arasında kalınca; iyice yalnızlaşıp, kendi kabuğuna çekiliyor... ta ki okula geçici görevli gelen ve isaan'ın yaşantısını tamamen değiştirecek olan resim öğretmeniyle nikumbh(aamir khan) tanışıncaya kadar... evet onun kimsenin fark etmediği çok özel bir yeteneği var...

filmin atmosferi hint yapımı filmler konusundaki algımı tamamen değiştirdi... çekimler, sahneler, film müzikleri o kadar canlı, pırıltılı ve coşkulu ki... ayrıca filmi izleyen herkesin ishaanla çok yakın bir empati kurabileceğini düşünüyorum... film hakkında araştırma yaparken bollywood' un önemli organizasyonu filmfarede aamir khan en iyi yönetmen, taare zameen par'ın en iyi film, darsheel safary' nin ise en iyi erkek oyuncu ödülünü almış olduğunu da öğrendiğimi eklemek istiyorum....

bu filmi izledikten sonra disleksi hastası ünlülerin listesine baktığımda ise çok şaşırdım. bazıları; Albert Einstein, Mozart, Leonardo da Vinci, Tom Cruise, Walt Disney, John Lennon, Winston Churchill, Henry Ford, Stephen Hawkings, Jules Verne, Alexander Graham Bell, Thomas Edison, Agatha Christie, Dustin Hoffman, Robin Williams, Louis Pasteur, Mariel Hemingway, Beethoven, Sylvester Stallone... liste oldukça kabarık görünüyor...

eğer etkisinde uzun süre kalacağınız bir film arıyorsanız, doğru adrestesiniz diyorum, iyi seyirler :)

üçleme

$
0
0

yaşantımı koşullar şekillendirir: hayatımızda değiştirmenin çok güç olduğunu düşündüğümüz, bizimle bağıntılı bazı alanlar vardır. örneğin varlıklı ya da yoksul oluşumuz, aile yapımız, mesleğimiz, çocuklu ya da çocuksuz oluşumuz gibi... bu koşulların oluşmasında mutlaka katkımız olmuştur ama artık yaşam tarzımızı ona göre biçimlendirdiğimiz için değiştirmeyi düşünmeyiz.

o koşullar altında nasıl yaşadığımı karakterim belirler: belki koşulları değiştiremeyiz ama hissettiklerimiz farklılaşır. bazılarımızın çok lüks bir otelin muhteşem brunchından aldığı keyfi, bir başkası çıtır simit ve çayda bulabilir. bazılarımız karamsardır, kötümserdir hayat hep onlara karşı gibi hissederler; diğerlerimiz ise yüzlerindeki gülümseme ve esprileriyle çevrelerine ışık saçarlar... bazılarımız başkalarının sözlerinden, yaşadıkları olumsuzluklardan çokça etkilenip hayatlarını yaşanmaz hale getirir; bazıları ise küçük mutluluklarla yaşamlarını bir panayıra çevirmesini bilir... hislerimize yön veren karakterlerimizdir.

karakterim kaderimdir(*): karakterimiz bir gölge gibi peşimizden gelir... doğarken yanımıza aldığımız ve bırakıp gitmeyi düşündüğümüzde bile bizimle gelen, kodları dna'larımıza işlenmiş, muhtemelen gelecek kuşaklara da aktaracağımız doğamızdır, yapımızdır, parçamızdır... 

(*) bu söz bana ait değil, sahibini net araştırmalarında bulamadım. ancak bir kaç kaynakta shakespeare' e ait olduğuna rastladım...

not: görsel nicoletta ceccoli

bizim çocuklar

$
0
0
öğrenmeye meraklıdırlar;
elif sorar: -d(ı)-a , eren yanıtlar: da!
elif sorar: -e-l(ı) , eren yanıtlar: el !
elif sorar: -b(ı)-e-rr-k-e , eren yanıtlar: tavus kuşu!







zaman olgusunu güzel benimsemişlerdir;
eren düşer, canı yanar..
-elif: benim de parmağım kesilmişti ne biçim kanamıştı, ağlamamıştım bile!
-eren: öyle mi ne zaman?
-elif: 2013 te!



verdikleri kararları sorgularlar;
-eren: anne zeyneple evlenmekten vazgeçtim, nehirle evleneceğim.
-öyle mi neden nehir daha mı tatlı?
-eren: aslında zeynep daha şirin ama nehir sahneye daha çok yakışır.
-hangi sahneye?
-eren: evlilik sahnesine tabi!

not: görseller elif ve eren' in fotoğraflarının, momentcam uygulaması ile hazırlanmış halidir.

sıfırlayamıyorum....

$
0
0
-bir türlü arabayı sıfırlayamıyorum... düşünüyorum sıfırı pahalı, ötv si kdv si. iyi bir ikinci ele razıyım aslında...
-bir türlü evdeki eskileri sıfırlayamıyorum... ablama veriyorum, enişteme veriyorum, bir kısmını ihtiyacı olanlara veriyorum, yok hala elimde 30 kadar eski var. bu konuda yetersizim...
-host dosyamı bir türlü sıfırlayamıyorum. ne yaptıysam olmadı, fix programı indirdim kurdum yok. e öyle olunca youtube' a giremiyorum, hayırlısı olsun napalım...
-bir türlü eşyalarımı sıfırlayamıyorum. bu işi kiradan kendi evime geçince yapmak daha mantıklı galiba...
-kadromu bir türlü sıfırlayamıyorum. 9 un 3 üçünden başladım, çok yavaş ilerliyor... senede 1 derece, sonra öğrendim ki sıfırlanmıyormuş, 1 in 4 ü sonmuş yani, daha oraya gelmeme çok var nasılsa...
-yıllık iznimi de sıfırlayamıyorum. 30 gün iznim var, mutlaka 1,2 günü yanıyor. bu konuda daha iyi plan yapmam gerekiyor...
-bedenimi sıfırlayamıyorum. oysa sıfır beden olmak çok revaçta ama gelsin tatlılar gitsin börekler, olmuyor bir türlü... artık alıştım sanırım, barıştım kendimle...
-hayatımdaki riskleri sıfırlayamıyorum, her karar bir risk oluşturuyor, oysa ben güvenli yaşamayı severim... 
-bir türlü zihnimi sıfırlayamıyorum, unutmaya çalışıyorum olmuyor... bir uyuyup uyanınca geçmiyor. her ne kadar hafızam çok güçlü olmasa da, yaşananları unutmak zor, iz bırakıyor...

elif' in kitapları

$
0
0
çocuk kitaplarını çok seviyorum özellikle resimlemeleri özgünse benim için daha da cezbedici oluyor. çocuklara aldığım epeyce resimli hikaye kitabı var. ancak şimdi bir sonraki aşama olan 7-10 yaş arası ilköğretim çağı çocuk kitaplarına geçiş yapıyoruz yavaştan. elif için seçtiğimiz ilk kitaplar ise bunlar oldu.


ama maalesef sanırım biraz aceleci davranmışım. büyük bir hevesle aldığım bu kitaplardan bir kaç sayfa okuyunca sıkıldı elif... ben de hiç zorlamadım nasılsa seneye okur diyerek. şimdi kendim okuyorum güzel güzel eren ve elif' e... nasıl özlemişim çocukluğuma döndüm bu kitaplarla :))) 

düşen ilk süt dişi

$
0
0
ablanın 5 yaşına 2 ay kala ilk süt dişini düşürdüğünü hatırlıyorum. sen ilk süt dişini tam 5 buçuk yaşında düşürdün oğlum. bir aydır sallanan dişinin düşmesini heyecanla bekliyordun. bugün kreş çıkışı elinde küçücük peçeteye sarılı minik pirinç tanesini bana uzatırken, yüreğin büyük çocuk olmaya nasıl da hevesli çarpıyordu.
sabırsızlanıyorsun: okula başlamak için, okumayı öğrenmek, ödevlerini yapabilmek, ders çalışmak için... yaşam kurgusu olarak hep senden bir adım önde olacak ablana yetişebilmek için koşturuyorsun, onunla yarışıyorsun... ne mutlu, öyle duyarlı bir ablan var ki o da hep arkasında mısın diye seni kontrol ederek ilerliyor...

dişini yastığının altına koyarken, diş perisine öyle inanmıştın ki acaba gerçek olmadığını söylemeli miyim, parayı ya da hediyeyi anne-babaların yastığın altına koyduğunu bilmeli misin diye düşündüm. heyecandan uyuyamazsın ya da tedirgin uyursun diye endişelendim... sonra vazgeçtim, bir daha çocuk olmayacaktın, belki seneye böyle bir masala inanmayacak kadar büyüyecektin. ve malesef büyüklerin hayatında diş perileri gibi sihirli ve yüreğini ısıtacak fazla bir şey yok... 

selam olsun

$
0
0
ben uyurken mevsimler geldi geçti renk renk
en son bahar çiçekleri açtı capcanlı
uzanıp da bakamadım

saçlarım taze bahar yaprakları
gülüşüm güneş
zeytin bakışlı gözlerimden akan yağmur olsun
herkese benden selam, selam olsun....


şiir : vildan soyal

ilköğretim 1.sınıflar ne okur

$
0
0

elif' e son aldığım çocuk klasikleri fiyaskosundan sonra tekrar resimli hikaye kitaplarına dönmeyi düşünüyordum. ancak yapılan bir kaç öneriyi daha değerlendirmek istedim. alt fotoğraftakileri 2.dönem edindik, fakat çabucak bitiyorlardı. 
aşağıdakiler ise yeni aldıklarımız... bu kitaplardan elif "yaramaz henry"ye bayıldı. saftirik ve sevgili salak günlük daha büyük çocuklara hitap ediyor gibi geldi bana... çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için ne kadar yaratıcı yayınlar ortaya koyulduğunu öğrenmiş oldum. okul öncesinde "sıra dışı öyküler" serisi vardı. çocuklar sıra dışı şeyler okumayı seviyorlar... saftirik serisinin nasıl bu kadar tutulduğuna şaşırmamak gerekiyor.
bu miniler de çok güzel, öneren arkadaşa teşekkür ediyorum :) elif de severek okuyor... ama henry' nin diğer kitaplarını da ısrarla istiyor...
kitap almak konusunda oldukça hevesliyim :) nasılsa seneye eren' e de gerekecek hepsi diye düşünüyorum... bu arada eren de dişlerini hızla değiştiriyor. ikinci süt dişini cuma günü düşürdü ve çok tatlı bir gülümsemeye kavuştu....
*bazen çocuklarımız nasıl bir geleceğe büyüyorlar diye üzülüyorum. her şey nasıl bu hale geldi, insanlık nerede öldü, bizler nasıl kandırıldık, uyutulduk... tıpkı bu masal kitaplarındaki gibi mutlu bir son bekliyorum hepimiz için. 

martın son günü

$
0
0
31 mart babamın doğum günü. babam bu sene 80 yaşını bitiriyor. iki gün erkenden küçük bir kutlama tertipledik ona, mumları torunlarıyla üfledi... daha nicelerini yaşamak istiyorum bu yıl dönümlerinin. yetmiyor sevdiklerimizle geçirilen zamanlar... çevremde anne babalarını kaybedenleri görünce hemen bizimkiler geliyor aklıma. 80 yaş az geliyor artık bana... 80 yaşında vefat etmiş birini duyunca daha erkenmiş, yaşlı sayılmazmış diyorum. allah daha çok uzun sağlıklı ömürler versin tüm anne babalara...
elif ve eren' in büyük heyecanla bekledikleri oy verme işlemimiz toplamda yarım saat sürmedi. hiç sıra beklemeden demokratik hakkımızı kullandık. eve gelince oy verme oyunu oynadılar. kumbaraya para atmak gibiymiş, sınıf başkanlığı gibiymiş gibi yorumlar yaptılar...
iş yeri serverında bloggerın yasaklanması benim için oldukça kötü oldu. ne kadar da günlük yaşamımın içindeymiş bloglar... uzak kaldıkça daha çok hissediyorum eksikliğini...

yarışmaya katılmak mı katılmamak mı

$
0
0

bir çocuk kanalının bir şarkı yarışmasını görünce illaki bu yarışmaya katılımcı olmak isteyen kızımı kıramadım. hele ki biricilik ödülü çok istediği tablet bilgisayar olunca zaten bu isteğin önüne geçmek zordu. birinciye tablet sonraki 15 kişiye sürpriz armağanlar oldukça cezbediciydi onun için çünkü. öylesine hevesliydi ki katılmak için, kısa sürede tüm şarkıyı ezberledi. sonra bir dergi aldık, oradaki mikrofonu keserek hazırladık. 23 nisan gösterisinde giyeceği elbiseyi seçti, saçlarını savurdu, güzelliği ve şirinliğini bana onaylattı ve kameranın karşısına geçti. bir kaç çekimi beğenmedi tekrar tekrar çektik. en sonunda mükemmel sonucu yakaladığına emin oldu ve videoyu gönderdik. sonraki günlerde hep ana konumuz bu oldu. gün be gün eklenen videoları izleyerek hangilerinin yarışmayı kazanıp kazanamayacağı konusunda yorumlar yaptık birlikte. kumbarasında tablet almak için biriktirdiği paraları nasılsa yarışmayı kazanacağını düşünerek bir oyuncak için harcamayı göze aldığında yarışmanın olası sonuçları hakkında konuştuk tekrar. onu her ihtimale ve yenilgiye hazırlamaya çalışsam da öylesine iyimser ve heyecanlıydı ki hayalini kurduğu tablet için, sonucun açıklanacağı günü sabırsızlıkla bekliyordu. ben "kazanmak değil bir işe emek vermek onun için çalışmak önemli, kazanmasak da katıldık" derken; o "ama anne ben hem dans ettim hem doğru söyledim demi" diye soruyordu. içimden torpilden kayırmadan bahsetmeli miyim ona diye çok düşündüm. o tertemiz pespembe pırıltılı kelebeklerin uçuştuğu çocuk dünyasına şaibe katıp dünyanın adil olmadığı yönündeki ilk tohumları zihnine atmalı mıydım. yapmadım, onun yerine yarışmada bizim bilmediğimiz farklı kriterler olabileceğini sonucun hiç de tahmin ettiğimiz gibi olmayabileceğini anlatmaya çalıştım. ve sonuçlar açıklandığında ona kötü bir haberim olduğunu söyledim. yarışmayı   kazanamamıştı. hatta sürpriz hediyeleri alan 15 kişiye bile girememişti. şaka yaptığımı düşündü, inanamadı, "nasıl kazanamam ben o kadar güzel söylemedim mi anne" diye isyan etti. sonunda isyanı gözyaşlarına dönüştü ve ağlamaya başladı. bu kadar tepki beklememiştim. hayatımda yüzlerce kez sınavlara yarışmalara katılmış, bazılarını kazanmış bazılarını kaybetmiştim.  o güzel gözlerinden süzülen gözyaşlarını görünce kendimi çok kötü hissettim ve nasıl teselli verebileceğimi bilemiyordum.

şu anda henüz üzüntüsü taze olsa da ilk şoku atlatmış ve yaşadığı tecrübeyi unutmuş gibi. ama ben yaptığımın yanlış olduğunu, bu yarışmaya katılma kararının hata olduğunu düşünüyorum. zaten okulda maruz kaldığı rekabetçi ortam onun için yeterince can sıkıcı. çocuklarımızı yıl sonu gösterilerinden, bu tarz şirinlik vs yarışmalarından neden uzak tutmamız gerektiğini yaşayarak öğrendim. o hevesi o heyecanı yaşaması, bir hedef için çalışması, emek vermesi güzel... ama sonunda hayal kırıklığı olacaksa iyi düşünmek gerekiyor. 

aynı yarışmaya eren de katıldı, ama hiç etkilenmedi desem yeridir. oysa ki ben onun videosundan daha ümitliydim... demek ki çocuğu da iyi tanımak gerekiyor adım atarken... 

kız evlat-erkek evlat

$
0
0
yoğurttan saç çıkınca:
eren:-anne atmasaydın, ben o yoğurdun saçsız kısmını yerdim.
elif:-anne lütfen kaldır, görünce midem bulanıyo...
video çekimi yaparken:
eren:-üç kere çekeriz, içlerinden istediğini yollarsın.
elif:-anne bu olmadı bi kere daha çekelim.(onuncu çekim sonrası)

yenilgi sonrası:
eren:-katılmak önemliydi dii mi anne? (oyuna devam eder)
elif:-nasıl kazanamam ben bu yarışmayı.. (dünyası yıkılmış halde ağlar)

ödev seremonisi:
eren:-anne daha okulların açılmasına çok var, tatil yeni başladı, yarın yaparız...
elif:-bütün ödevlerimi cuma akşamı bitirmek istiyorum.

oyun oynarken:
eren:-maç yapalım mı?
elif:-eren sen benim bebeğim olsan, ben de anne olsam öyle oynasak...

uyku öncesi:
eren:-anne bana iyi geceler dilemeyi unuttun...
elif:-beni babam yatırsın...
olaylara bakış açıları:
elif.- okulda saçıma kum attılar...
eren:-sen naaptın elif öyle baktın mı, sen de atsaydın, ya da öğretmene söyleseydin bari...

yemek yerken:
eren:-köftelerini sevmedin mi?
elif:-sevdiğim için en sona sakladım...

okul dönüşü:
eren:-eliif bugün okulda çikolata kazandın mı?
elif:-evet kazandım, birini yedim, birini sana getirdim erencim...

öyle farklılar ki... karakterden mi, cinsiyetten mi bilmiyorum ama iyi ki varlar diyorum :)

kreş sergisi 2014

$
0
0
bizim çocukların ürünlerinin olduğu son kreş sergisini gezdik... her yıl olduğu gibi bu sene de çok özenli çalışmalar vardı.
 sergiden genel görünüş...
eren' lerin sınıfının yaptığı atlı karınca, küçük görünüyor ama neredeyse benim boyumdaydı :)
 gene 6 yaş gruplarından birinin sirk konulu çalışması, oldukça büyüktü....
 seramik atölyesinden çalışmalar...
 kağıt katlama tekniği ile yapılan albüm kapakları... çok beğendim bunları :)
her çalışmanın yanında açıklamalar yer alıyordu. hangi aşamasında çocuklar hangilerinde öğretmenler yardım etti, neler kullanıldı...
bu kırmızı woswosu evime koymak için sabırsızlanıyorum... artık kırmızı woswos görünce aklıma hemen behzat ç. geliyor. eren' in boyadığı bu arabayı çok sevdim :)
 çeşitli çalışmalar...
 rengarenk ahşap tepsilere ve vazolara bayıldım :)
 ve gene ahşap figürler su bazlı boyalarla boyanmış....
 atık malzemelerden yapılanlar...
 bu sene ilk kez gördüğüm bu mozaikler inanılmazdı... serginin en güzide ürünleriydi bence...
kreş öğretmenlerimizin sergi için verdikleri emeği her adımda hissettim...
 çeşitli çalışmalar, kardan adam eren' e ait. 
 eren' lerin sınıfının proje çalışmalarından manav amca...
 çoraptan balıklar :)
 yine eren' lerin sınıfının çok beğendiğim bir çalışması...
 bunlar da eren' in eserleri :)
bu sene de sergimiz böyle geçti, açılışımızı bakanımız yaptı, ana haber bültenlerine bile çıktık :) seneye artık bu şekilde fotoğraflamayı düşünmüyorum. ne de olsa eren de bu yıl mezun oluyor. yani 5 yıllık serinin sonuncusu bu yazı oldu :)

2013 yılı sergisi için tık
2012 yılı sergisi için tık
2011 yılı sergisi için tık
2010 yılı sergisi için tık

23 nisanda

$
0
0
23 nisan kutlamalarına eren' lerin ana sınıfı etkinlikleriyle başladık... 6 yaş mezun grubu olarak haziran ayındaki mezuniyete sıkı bir şekilde hazırlandıkları için esas gösteriyi o zaman izleyeceğimizi tahmin edebiliyorum :)
 oğlumun ve kızımın kankaları :)
elif' lerin okuldaki dans, şiir ve halk oyunları gösterilerini izledik... bir de mayıs ayında okuma bayramımız olacak...
kızımın sınıfı ve öğretmenimiz...
günü koşturmalı, top oynamalı, bisiklet sürmeli bol arkadaşlı bir piknikle bitirdik :)
23 nisan' da gördüğüm tüm çocuklar çok güzeldi, tüm veliler çok gururluydu. bunları hissedebilmek bir anne olarak harika...

not:fotoğrafları flulaştırmayı düşündüm ama bir anı blogu olan bu sayfada ileride çocuklarımın arkadaşlarının yüzlerini görebilmelerinin daha güzel olacağına karar verdim. 

bisiklet sürmeyi öğretmek

$
0
0
iki tekerlekli bisiklet uzun zamandır hayatımızda olmasına rağmen, kısıtlı büyük şehir şartlarında kullanım imkanımız çok az. evimizin çevresinde uygun bir alan yok. özel olarak bu aktivite için dışarı çıkmamız gerekiyor. çocuklardan da bu konuda talep olmayınca, iki senedir atıl vaziyette duruyordu bisikletimiz. 
elif' in yakın arkadaşları iki tekerlekli bisiklet kullanmayı öğrendikçe onda da bir heves oluştu, öğrenmek istiyor. yıllar önce ablam öğretmişti bana ama ben nasıl öğreteceğimi bilmediğimden ilk denemelerimiz çok başarısız oldu.  elim bisikletin selesinde yavaş yavaş ilerleyerek gitmesini sağlamak, bana can sıkıcı kol ve bel ağrıları kattı sadece... aman düşmesin diye hiç bırakmadan koşmak iyi bir yöntem değilmiş bunu anladım.
sonra tesadüfen bir arkadaşımız elif' e on dakikada bisiklet kullanmayı öğretti. hem de hiç yerinden kımıldamadan :) bu yöntemi paylaşmak istiyorum belki faydası olur herkese....

1-bisikletin selesini en alt düzeye indirin. çocuğun ayakları yere rahat bir şekilde bassın ki düşeceği zaman ayaklarını yere koyarak kendini güvenceye alabilsin. 
2-ilk aşamada pedal çevirmesin. arkasından hızla itin ve düşeceğini hissederse ayaklarını yere basıp durmasını söyleyin. yavaş yavaş gitmesi ona bir şey katmıyor. (tabi ki onu bırakacağınızı baştan söyleyin yoksa güvenini kaybedebilirsiniz)
3-bu şekilde deneyerek dengede nasıl kalması gerektiğini büyük ölçüde çözüyorlar.
4-çalışmalar sürerken sadece direk olarak karşıya bakmasını tembihleyin. tekerleğe bakarlarsa dengeyi sağlamak zor. 
5-sonra seleyi biraz yükseltip, fren mekanizmasını öğretin. durmak istersen frene basmalısın şeklinde. 
6-artık dengesini sağlayabildiğini düşünüyorsanız, arkasından hızla ittikten sonra hemen hızlı hızlı karşıya bakarak pedal çevirmesini, durmak isterse frene basmasını söyleyin.
7-artık çocuğunuzun bisiklet sürmesini keyifle izleyip, fotoğraf çekebilirsiniz :)
bu aşamadan sonra bisiklet kullanmayı geliştirmek sadece çocuğun elinde, hızlı gitmeyi, yavaş gitmeyi, dönmeyi kısa sürede çözüyorlar. tabi ki hiç düşmeden öğrenmeleri imkansız. kızımın bacakları epey morardı.
süreci tamamlamak bazı çocuklar için 1,2 saat olurken bazıları için 3,4 günü bulabiliyor. ve bir kez öğrendikten sonra hep bisiklet kullanmak istiyorlar. elif öyle keyif alıyor ki eminim kendini dünyanın hakimi gibi hissediyor :) 

eren başlarda konuya ilgisizken şimdilerde öğrenmek istediğini dile getiriyor. artık sıra eren' de :)

13 mayısı unutma !

$
0
0
-özel sektör işçilerinin, devlet işçilerinden farklı bir sınıf olduğunu;
-işçi sınıfı deyince aklımıza özel sektör işçilerinin gelmesi gerektiğini;
-özelleşen tesislerin, daha kaliteli değil aksine çalışanlar açısından daha olumsuz şartlara sahip olduğunu;
-iş güvenliğinin üretimin önünde görülmesi gerekirken, ülkemizde tersinin geçerli olduğunu,
-para kazanma hırsının vicdanın ne kadar önüne geçebildiğini, insan hayatını önemsizleştirdiğini, 
-patron ile devlet el ele göz göze ise, bundan halkın zararlı çıktığını, suçları buz gibi göz önünde olanların değil bir kaç günah keçisinin yargılandığını, 
-en sevdiklerinin bir anda istatistiksel verilere, sayılara dönüşebildiğini,
-maddi yoksunluk içerisinde olanlar için, simit sat onurlu yaşa sloganının duygusal bir yaklaşım olduğunu, evdekiler aç beklerken simit yerine pastayı tercih ettiler diye kimsenin suçlanmaması gerektiğini, insanların bırak onurlarını canlarını hiçe sayabildiklerini beraberce gördük.
resmi rakamlara göre 301 madencimiz göz göre göre yaşama veda ederken, hafızalarda; 
-15 gün önce mecliste tartışılmaya değer bulmadan reddedilen soru önergesi,
-yasını yüksek sesle tuttuğu için azarlanan bir eş,
-maden işçiliğinin fitratında ölüm olduğu iddiası,
-yaralı kurtulan bir madencinin kirli çizmeleri ve saf yüreği,
-yan yana yan yan dizilmiş onca çukur,
-tatlı ölüm, güzel ölüm tanımlamaları,
-olayı eleştirenlere inen tekmeler,
-yüreği yanan acı içinde bekleyen çaresiz soma halkı,
-tepkisini yüksek sesle dile getirenlere osmanlı tokadı,
-madencilerin haklarını savunmak için gelen avukatlara linç girişimi,
-tehditle mitinglere gidip oy veren işçiler,
-yüreğimizdeki yangın ve öfke kaldı...

13 mayısı unutma ! 

Viewing all 432 articles
Browse latest View live