Quantcast
Channel: Anne Kaleminden
Viewing all 432 articles
Browse latest View live

pause

$
0
0
günler günleri kovalar ve tatil vakti gelir. artık aylardan günlerden anlayan, tatili işi kreşi okulu ayırt eden bizim cüceler, havaların biraz ısınması güneşin az parlamasıyla gün saymaya başlar. "anne büyük tatile 56 gün kaldı"  "biliyomusun anne ben bugün çok mutluyum çünkü tatile gitmemize tam 55 gün kaldı"  neyse sonunda bu işkencenin bitmesine az kaldı ama bir hata yapıp da tatilimizin kaç gün olduğunu söylemeyi hiç düşünmüyorum. direk strese sokarlar kendilerini geri sayım ilerledikçe. yeterince uzun demekle yetineceğim :)

yaz tatillerimiz giderek yaz tatiline benzemeye başladığı için çok mutluyum. mesela  2010  ya da 2011 ve son olarak 2012'ye baktığım zaman zaten beklentilerin nasıl da giderek yükseldiğini çok net görebiliyorum :) valla hele 2010 içler acısı; uyuyabilmeyi ve fiziksel ihtiyaçlarımı karşılayabilmeyi dilemişim. 2011 de durum daha iyi sevdiğimle bir akşam baş başa dışarı çıkabilmeyi dilemişim. 2012 ye geldiğimizde ise sadece çıkabilecek olası kardeş kavgalarını dert etmişim.  

bu sene dilek listemin ilk sırasında tatili hastalıksız kazasız bir şekilde sonlandırıp sağ salim evimize dönmek olsa da beklentim yüksek arkadaş! öyle iki kulaç atayım, bir tavla atayım, sahilde tur atayım kurtarmaz. iki tek atmadan, bir göbek atmadan, biraz kafayı dağıtmadan dönmek yok  :)

iki çocukla 10 saat araba yolculuğu ise hala tam bir muamma. bu zamana kadar yolculukları hep gece çocukların uyku saatlerine denk getiriyorduk ama bu sene gündüz yolculuk yapmak istiyoruz. iphone, pc, cd, kağıt kalem kitap, bilumum atıştırmalık, çeşitli oyuncaklar ile donanımlı olacağımı düşünsem de  endişeliyim, korkuyorum...

eylül ayında bir ilkokul birinci sınıf öğrencisi bir de anaokulu öğrencisi ile tekrar aranızda olacağız, şimdilik hoşçakalın :)

tatilden kalanlar

$
0
0
#ıslak saçlarımızı güneş ve rüzgarda kuruttuk.
#cüzdanlarımızı bir kenara bırakıp, küçük çantalarımıza sadece para koyduk.
#balkonumuzdan sarı pembe beyaz akşam sefalarının nasıl gündüz kapanıp, akşam açıldıklarını izledik.
#evimizin kapısını yalnızca gece uyurken kapattık.
#arabaya binmeden günler geçirdik.
#en lezzetli domatesleri, salatalıkları, üzümleri, incirleri, şeftalileri yedik.
#ayakkabıları çorapları bir kenara koyup terliklerle dolaştık.
#evden izin almadan çıkıp site içinde özgürlüğün tadına vardık.
#bakkaldan yalnız başımıza alışveriş yaptık.
#bol bol havuzda denizde yüzdük, bisiklet sürdük.
#botla denize açıldık, kürek çektik, balık tutmaya çalıştık.
#kaz dağlarının eteklerindeki derelerde kazları ördekleri kovaladık.
#yeni yavrulamış anne kedilere süt verdik, köpekleri besledik, hayvanlarla haşır neşir olduk.
#gündüzleri öyle yorulduk ki akşamları erken yatıp anne-babamıza uzun yaz akşamları keyfi yaşattık.
#makyaj yapmadık, nasıl göründüğümüzü takmadık, süslenmedik.
#kuzenlerimizle teyzelerimizle anneanne ve dedemizle olmanın zevkini çıkardık.
#mangal yaptık, okey oynadık, çekirdek çitledik, bira içtik, türk tipi tatilin dibine vurduk :)
#tatilimiz bitsin hiç istemedik, yolculuk vakti gelince ankara' ya dönmemek için çok ağladık.
22 gün süren bu yaz tatilinde ilk kez sorunsuz uzun gündüz yolculuğu yaptık. çocuklar büyüdüğü için son 6 yılın en iyi tatiliydi. 
geri döndüğümüzde bizi ankara' nın serin iklimi ve eylül disiplini karşıladı. elif' in kaydını istediğimiz okula yaptırabildik. haftaya bizi alıştırma haftasının heyecanı bekliyor. 

okullar açılırken

$
0
0
ilkokul seçimi gerçekten kafa karıştıran, uyku kaçıran bir süreç... özel okul alternatifini bir kenara bırakınca devlet okulları arasında iki seçenek kalıyor. yarım gün okullar ve tüm gün olanlar.

*tüm gün olanlar sabah 9 dan 2 buçuğa kadar sürüyor, genellikle bu tarz okullara 2 saatlik bir etüt programı koyarak 4 buçuğa kadar uzatıyorlar. öğle aralarında bir saatlik yemek zamanı var ve öğlen yemeği sorununu yemek şirketi ile anlaşarak çözüyorlar. çalışan ailelerin öncelikli tercihi bu okullar, dolayısıyla sınıf mevcutları epey yüksek. ancak 8 buçuk-5 buçuk çalışan aileler için çocuğu okula bırakıp alma işi sorun yaratıyor. bu alternatifi ilk değerlendirdiğimde çocukların okulda geçirdiği süre çok uzun geldi. öğlen yemeklerinde her ne kadar yemekleri önlerine gelse de tek bir öğretmenin o kadar çocukla yakından ilgilenemeyeği ortada. çocuklar bir saat gibi uzun bir süre tamamen kendi hallerinde okul içinde kalıyorlar. iki saatlik etüt yine sınıf öğretmenleri tarafından veriliyor ve ne kadar verimli geçeceği meçhul.

*yarım gün olanlar yani ikili öğretim yapanlar ise 1.sınıfları çoğunlukla öğlenci yapıyorlar. çocuk 1 gibi okula gidiyor, 6 gibi okul bitiyor. eğitimin öğleden sonra olması bir dezavantaj. arada 20 dakikalık beslenme tenefüsü var. bu alternatifi değerlendirdiğimde ise kalan yarım gün çocuğun nerede kalacağı sorunu gündeme geliyor. bakıcı mı özel etüt merkezi mi... bir de okulun eve mi işe mi yakın olması gerektiğinin düşünülmesi gerekiyor. evde çocuk ile ilgilenebilecek biri yoksa okulun eve yakın olmasının da bir avantajı yok. 

biz ne yaptık?
biz benim iş yerime yakın yarım zamanlı bir ilkokul ve gene iş yerime yakın bir özel etüt merkezinde karar kıldık. elif sabah etüde gidecek, orada kahvaltısını yapacak, 2 ders saati kadar bir zamanda ödevlerini yapacak, öğle yemeğini yiyecek ve etüt tarafından servis ile okula götürülerek öğretmenine teslim edilecek. ben öğlen tatillerinde çok rahat bir şekilde ders başlamadan elif' i ve öğretmenini görme şansı yakalayacağım. kısa sürede erişebileceğim bir yerde olması beni en çok rahatlatan düşünce... akşam ise okuldan kendimiz alacağız... 

maliyet analizi yaptığımızda da bu iki alternatifin birbirinden bir farkı yok. yani tam zamanlı okullarda etüt ve yemek hizmeti bedeli ile özel etüt merkezinin maliyeti hemen hemen aynı.

adres dışı kaydı nasıl yaptırdık?
meb 15 ağustos'ta ilköğretim kurumlarında kayıt ve nakiller konulu bir yönetmelik yayınladı. anne babaların çalıştıkları yere yakın okula kaydının yapılabileceği maddesi gerekçesiyle naklimiz sorunsuz olarak gerçekleşti. 

geçen sene bu vakitlerde 66 aylık çocukların ilkokul 1' e gitmeleri konuşulurken çok büyük kararsızlıklar yaşamıştık. elif 67 aylıktı, gitse belki başarabilirdi. gidip de başaranlar oldu, keşke göndermeseydim diyenler oldu. biz rapor alanlardandık. sanırım rapor alanlardan hiç pişman olan olmadı. hele ki okula mecburi başlama sınırı bu sene 66 dan 70 aya çekilince verdiğimiz kararın doğruluğundan bir kez daha emin olduk.

herkes çocuğu için kendi şartları içerisinde en doğru kararı vermeye çalışıyor, umarım verdiğimiz kararlar yüzümüzü ağartır ve tüm çocuklar için başarılı bir öğretim yılı olur :)

5 yaş

$
0
0
5 yıl önce doğumunla tam bir aile olduk, tamamladık...
can sıkıcı gaz sancıların geçince biraz sakinleştik, durulduk...
2 yaş buhranları ve diş çıkarma sıkıntısından sonra biraz rahatladık, uyuduk...
kreşe hemen alıştığında sevindik gurur duyduk...
3,4 derken 5. yaşın geldi inanamadık, şaşırdık...
sen eşyalarını koruyan, malı kıymetli denilen, parkta bahçede saçılan oyuncaklarımızı toplayıp yanımıza getiren bir çocuksun. odanda oyuncaklarınla oynadıktan sonra da odanı topluyorsun. ablana çok bağlısın, hep onunla olmak, oynamak istiyorsun... aranızdaki ufak sürtüşmeler genellikle senin hafif şiddette kıskançlık duygularından kaynaklanıyor. ortamın nabzını tutan yersiz zamansız talepleri olmayan bir çocuksun. çoğu isteğini ima ile dolaylı olarak anlatıyorsun. bazı şeyleri kendine dert edip sonra aklına geldiğinde bize söylüyorsun, bazen neden üzüldüğünü anlayamıyorum. içlisin, duygusalsın... dinozorlara, belgesellere ve tüm hayvanlara bayılıyorsun. ne kadar minyon olsan da çok çeviksin, çok hızlı koşuyorsun, esneksin, güçlüsün ve oldukça dengelisin. spora uygun bir yapın olduğunu düşünüyorum. 5 yaşında 110 cm 19 kilosun. arkadaşlarına hava atmayı seviyorsun. hala yarım konuşuyor bazı harfleri söyleyemiyorsun ama bilmişsin, büyümüşte küçülmüş gibisin.

küçük adamım iyi ki doğmuş iyi ki ailemize katılmışsın. 5. yaşın kutlu olsun, seni çok seviyoruz :)

ben yaşlandığımda

$
0
0
-sabah çok erken değil, güneşin ışık oyunlarıyla uyanan,
-güne taze ekmek ve gazete alınan kısa bir yürüyüşle başlayan,
-türk filmlerini aratmayan bir mahallede, eş dost ile ayaküstü dertleşen,


-cam önündeki sardunyalarıyla konuşan,
-hafif müzikler dinleyerek, bir şeyler okuyarak ruhunu besleyen,
-bayram planını çocuklardan önce yapan ve bol bol gezen,

-sağlıklı menülerle beslenip, düşük eforlu spor yapan,
-mutlaka ama mutlaka televizyon izlerken örgü ören,
-istemeyenlere nasihat vermeyen, tecrübelerini aktarmak için yanıp tutuşmayan,
-arada sırada dostları ile eğlenceli akşam yemekleri yiyen,
-eşiyle dışarıda el ele gezen,
-özel günlerde çocukları ve torunlarına güzel sofralar hazırlayan,
-çocuklarına ihtiyaçları olduğunda, gerektiği kadar ilgi verebilen,
-ve hala bu blogu güncelleyen,
                                              bir emekli olmak istiyorum...


bir zamanlar biz

$
0
0
1996 da tanıştığımızda 18 yaşındaydım. öyle coşkulu bir aşk yaşıyordum ki... o zamanlar eşime hitaben tuttuğum ve hala atmaya kıyamadığım bir günlüğüm var, şimdi okudukça nasıl arabesk nasıl çocuksu geliyor. "yarın güneş doğmayacak, çünkü güneş gözlerin demek benim için..." falan gibi daha fazla örnek veremeyeceğim, utanıyorum... ileride çoluğun çocuğun eline geçer de sesli sesli okuyup dalga geçerler diye ödüm kopa kopa saklıyorum :)

biz iki züğürt öğrenci ankara' nın ayazında kar kış demeden 2 sene sabahtan akşama sürttük. nerede o zamanlar öyle büyük avm' ler, ankara' da bir tek beğendik ve gama iş merkezi var ısınabileceğimiz, bir de izbe öğrenci kahveleri... o iki sene yazları hem tatil yaptık hem de çalıştık ama az buçuk biriktirdiğimiz para 1,2 ayda bitiyordu. 98 de eşim işe girdi. bir anda yalnız kalıp boşluğa düşünce üniversite, anfi, ders vs gibi kavramlarla tanıştım ki bu durum okulu bitirmemde oldukça etkili oldu ve bir de elimiz para, popomuz sıcak kafe gördü.

o zamanlar maddi içerikli her şey benim için itici, kariyer sıkıcıydı. para pul sadece yaşamı sürdürmeye yetecek kadar olsa kafi, fazlası hemen bitirilip eş dost ile ezilesi bir şeydi. babalarının aldığı arabayla okula gelenler ya da çok süslü kızlar benim için uzak durulması gereken kişilerdi.

eşim 99 depreminden sonra çıkan paralı askerlik furyasından illa ki de faydalanmak istiyordu... nasıl bir cesaretle yaptı bilmiyorum. beş parasızken kredi çekip üç taksitte ödeyeceği 15.000 DEM lik borca girdi. 2000 yılında ben de işe girince, evlenmeye karar verdik. babama kendisini üniversite mezunu, askerliğini yapmış, devlet memuru olmuş iyi bir damat adayı olarak takdim etsem de bu borçtan kimsenin haberi yoktu..

benim ne kaşık çatal takımım ne tencere setim oldu, çaydanlığım bile vefat eden ananemin evinden gelmişti. yemek takımı olarak annemin gazeteden kuponla aldığı arcopalleri kullanırım hala... ama içimde en ufak bir kırgınlık, kızgınlık ya da eksiklik hissetmedim. tabaklar güzeldi.... (behzat ç :)) istediğim gibi maviydi, çaydanlığım ise çok sevdiğim ananemin yadigarıydı. ben gayet mutluydum.  ailelerimiz de destek oldular, biz de itfaiye meydanındaki en ucuz mobilyaları seçtik, evimizi bir şekilde kurduk. neyse ki ankara' da yaşamayacaktık ve çok fazla tanıdık misafirimiz ev görmeye gelmeyecekti...

evlilik süreci bir an önce tamamlanıp bitirilmesi gereken can sıkıcı detaylardan ibaretti. dört yıllık flörtten sonra; isteme, söz, nişan, kına gecesi, düğün bir ay içinde olup-bitti. tülsüz, güpürsüz en sade gelinliği seçtim. nikahtan sonra akşam dostlarımız için alman usulü bir eğlence tertipledik.

balayımız olması gereken zamanda baş başa evimizi temizleyip yerleştirdik. evlilik sarhoşluğu geçip pembe bulutlar dağılınca, eşimle defteri kalemi elimize alıp hesap kitap yaptık. durum içler acısıydı, sadece bankalara değil, uçan kuşa borcumuz vardı. alyanslarımız dışında takılan tüm altınları o ay nakite çevirdik ve takip eden upuzun 2 yıl boyunca asgari düzeyde yaşayarak sadece ve sadece borç ödedik.

çok kötü günlerdi. en başta karanlık, derin bir çukurda olduğumuzu asla çıkamayacağımızı düşünürken, yavaş yavaş gün ışığını görmek umuttu. maaş zamanı geldiğinde elimizdeki tüm paranın hatta fazlasının gitmesi, bazen sadece borçların faizlerini ödeyebilmenin psikolojisi ağırdı... küçük yerde yaşamanın, ailelerden uzakta olmanın ve güzel vakit geçirdiğimiz dostlarımızın sayesinde o dönemi nispeten daha kolay atlattık.

marketten bir ürünün fiyatına bakmadan alışveriş yapmak, dışarıda yemek yemek, ihtiyaç harici giysi almak, düşünmeden bir yerlere gidebilmek büyük birer lükstü. itiraf etmeliyim ki isyan ettiğim zamanlar oldu ama şu anda o tecrübelerin beni terbiye ettiğini, yokluğun insan ruhuna varlıktan daha çok şey kattığını düşünüyorum... cefa çekmeden sürülen sefanın kıymetsizliğini anladım, sevginin gücüne inandım... 

bugün 13.evlilik yıldönümümüzde dönüp geriye baktığımda sevgimizi test eden bu sınavı yıldızlı pekiyi ile verdiğimizi düşünüp, iyi ki diyorum yaşamışım o günleri... ve akşamları eve giderken hep birlikte-huzurla-cebimiz para dolmasa da, çok şükür diyorum sağlıklıyız, birlikteyiz ve mutluyuz...

eren' den inciler

$
0
0
bilmiş bir çocukla yaşamak çok komik, bazen öyle şeyler söylüyor ki unutmayım diye not alıyorum:)
eren kuzeniyle oynamaya devam etmek istemekte ancak halası duru' yu eve götürmeye çalışmaktadır. 
eren : biz oyun oynuycaz hala lütfen mesele çıkayma!

elif bir kardeşi daha olsun diye annesini ikna etmeye çalışmaktadır.
eren : her zaman istediklerin olmaz elif, işte hayat böyle bişey!
eren bana karşı sempati duymakta ve sevgisini göstermeye çalışmaktadır. o sırada mutfakta gözüne çarpan bir çıkartmayı gösterir: "anne bak bunu ben sana daha önce hediye etmemiştim, şimdi hediye ediyorum :)"

eren :-anne 20 yaşına gelince canpolat' la patagonya' ya gidebilir miyim?
-napıcaksınız orda?
-dinozorların yumurtlama alanını inceleyeceğiz de... 

anne: eren' cim şu oyuncaklarını toplar mısın?
eren: tabi canım tabi, başka emyin vaymıydı....

elif okul çıkışı üzgün görünmektedir.
eren: niye suratını astın kıss, yine noydu?

şimdiden herkese mutlu bayramlar diliyoruz:)

bayramda antalya

$
0
0
ekim ayı falan dinlemedik, yüzdük...
 bir dinozorlu kaydırak bulduk, kaydık...
 at çiftliğine gidip, at bindik...
 
 berlin' de yaşayan 1 numaralı kuzenimizle hasret giderdik...
 yağmur sebebiyle akmasa da düden şelalesine gittik...

çekirdek aile pozu. çocuklar foto çekilirken illa ki bir muziplik yapıyor :)
piknik yaptık, okey oynadık, çocukları yatırdıktan sonra her gün bir film izleyip sinema keyfi yaptık, elif' e ödevlerini yaptırmaya çalıştık, eşimle bir gece firar edip fasıla gittik, eğlendik derkeen 9 gün su gibi akıp geçti...
bu sabah ise malesef gerçek hayata döndük, erkenden kalkıp, kreşe, okula, işlerimize dağıldık... 
umarım herkesin bayram tatili sevdikleriyle neşe içerisinde geçmiştir :)

birinci sınıf

$
0
0
3 sene öncesini hatırlıyorum, ilk kreşli olduğumuz zamanları. akşamları eve gidip iki küçük çocukla ilgilendiğimiz, onları yedirmeye, giydirmeye, uyutmaya çalıştığımız, çoğunlukla onlarla birlikte uyuyakaldığımız, kendi başlarına oynayamadıkları, sık sık hastalandıkları, gece uykularımızın paramparça olduğu; ek olarak ev işleri yemek, çamaşır, temizlik ile ilgilendiğimiz, akşamların yetmediği günleri... aynı trafiği sabahları tersine yaşardık, evden ağlama ya da arıza olmadan çıkmışsak şükreder, çocukları salimen kreşe teslim ettiğimizde derin bir oh çekerdik... hafta sonu yaklaştıkça strese girer, pazartesileri iple çekerdik...

bana bunları hatırlatan okul döneminin başlamasıyla yaşadığımız yoğunluk... akşamları eve bir saat daha geç dönüyoruz ve sadece yemek, oyun, uyku değil; ödevler, beslenme çantası, okul hazırlığı da girdi hayatımıza... eve girer girmez jet hızıyla üzerimi değiştirip mutfağa koşuyorum, ön hazırlıkları olsa da yemek faslının bitmesi 8' i buluyor. hemen elif' in çantasına hızlı bir bakış ile o gün yaptıklarına, ödevlerine, eksik gedik eşyalarına göz gezdiriyorum. sonra ödev yapma süreci başlıyor. artık gündüz uykuları hayatımızdan çıktığı için elif' in gözleri saat 8 gibi mahmurlaşmaya başlıyor. ayrıca elif ödev yaparken eren' i sessizce oyalamak gerekiyor. sonrasında uyku öncesi rutinleri ve çocuklar uyuduktan sonra hala yapılmayı bekleyen işler... 

çocuğu okula başlayıp da vakti yetmeyenleri yeni anlıyorum. aslında beni uyarmışlardı birinci sınıf çok zor diye... "bunlar iyi günleriniz büyüdükçe işler zorlaşacak" diyen felaket tellallarından sanıp, kulak asmamıştım. oysa ki kreş döneminin güvenli, rahat günlerini arıyorum şu sıralar. ödev yaparken terleyen, yorulan parmaklar, kaybolan kalemler silgiler, düşen çeneler, bir harf yazıp mola isteyen küçük bir surat eşliğinde her akşam evimizde. bir de her gün beslenme çantası hazırlamak, suluk yıkayıp tekrar doldurmak şimdiden düşünmek istemesem de aklıma geliyor seneye eren' in de okula başlamasıyla
birlikte ikiye katlanacak olan işler. zor olan bir düzen tutturabilmek galiba. buna da alışacağız, bu günler de geçecek ve biz de biraz daha rahatlayacağız inşallah.... 


benim dünyam

$
0
0
doğuştan görmeyen ve duymayan bir çocuğa nasıl eğitim verilir, hiç düşünmemiştim. ona nasıl ulaşılır, nasıl iletişim kurulur, karanlık ve sessiz dünyasına ışık nereden sokulur. sadece dokunarak yaşamını anlamlandırmaya çalışırken nasıl klavuzluk edilir ona... 8 yaşında en basit görgü kurallarından bihaberken, yalnızlığı asabiyete dönüşmeye başlamışken, tam da akıl hastanesine yatırılması planlanırken, "hoca"(uğur yücel) giriyor yaşamına "ela"(beren saat) nın...


duygusal bir başarı öyküsü, tam da mutlu mu emin olamadığımız bir sonla kalıyor hafızanızda sinemadan ayrılırken... beren saat bu rol için çok çalışmış olmalı, bakışları, yürüyüşü ve oyunculuğuyla başarılıydı. uğur yücel, ayça bingöl(ela'nın annesi), melis mutluç(ela' nın çocukluğu) ayrı ayrı izlenmeye değerdi...

hint yapımı "black" isimli filmin uyarlaması olduğu için bir çok eleştiriye maruz kalsa da konusu ve oyuncuları beni oldukça etkiledi... 

vee heyecanla yarın gösterime girecek olan behzat ç. ankara yanıyor filmini bekliyorum şimdi:)

benim bir hayalim var! (mim)

$
0
0
uzun upuzun bir aradan sonra bana gelen bu mimin üzerine atladım :) sevgili bir mucizem var tarafından mimlenmişim öncelikle teşekkür ediyorum ve sonrasında düşlerimi anlatmaya başlıyorum...

-benim dünyamda ulaşım sorunu yok çünkü ışınlanma var. kolumuzdaki saate basıyoruz, koordinat belirliyoruz iş yerine, kayın valideye, avm' ye falan hemencik gidiyoruz. pasaport vize işlemleri var yine, yani hop diye istediğimiz ülkeye gidemiyoruz hayal dediysek abartmayalım lütfen :)
-benim dünyamda hamur işi ve tatlı türevleri 10 kcal/adet. haliyle herkes ideal kilosunda. şu an kadınların "nasıl kilo aldım/nasıl kilo verdim" temalı bir numaralı muhabbet konusu unutulalı yıllar olmuş ...
-bu dünyada keyif veren zararlı her şey benim dünyamda çok sağlıklı ve özendirilen unsurlar...
-hastalıktan ve kazalardan ölümler bitmiş, herkes 70 yaşında elden ayaktan düşmeden, yüzü gözü kırışıp buruşmadan 70.doğum gününde vefat ediyor.
-yöneticiler kişisel hırslarından tamamen arındırılarak daha çok yardımseverlik, hoşgörü, dürüstlük, çalışkanlık, öngörü kabiliyeti, sağduyu, kamu yararını gözetme, adalet duygusu vb erdemlere göre görevlendiriliyor. dolayısıyla dünya barış dolu !
-bilmemek ayıp değil, öğrenmek ise çok kolay... yabancı dil' mi, tıp' mı, vinç operatörlüğü' mü sadece parasını ödeyip özel koltuğa oturuyoruz, kulak deldirme gibi şip şak, çipi takıp çıkarmaya bakar...
-doğum kontrol yöntemleri o kadar gelişmiş ki, sadece isteyince hamile kalıyorsun. korunmak diye bir sorun yok yani... hatta hamile kalamamak da yok... allah isteyene veriyor, istemeyene vermiyor :)
-herkesin özel bir yeteneği var; görünmezlik, zamanda yolculuk, uçabilmek, suyun altında nefes alabilmek, mükemmel bir ses, zihin okumak, hayvanlarla konuşabilmek gibi... 12 yaşında (niye mi 12 bilmiyorum) bunlardan sadece biri tercih ediliyor ancak sadece insanlığın yararına kullanılabiliyor...



daha da fazla uçmak istemiyorum bunlar gayet makul ve kabul edilebilir hayaller bence ve de yeterli yani daha ne olsun diyerek, bu yazıyı okuyan ve hayallerini paylaşmak isteyen herkese gönderiyorum :)

görsel : sascalia

lahananın hakkı

$
0
0
üç kuruşluk lahanadan beş saatlik iş çıkarma rehberi:
öncelikle 13 yıllık evli, iki çocuk annesi bir kadın lahana sarmasını çok sevdiği halde nasıl bu zamana kadar hiç denemez diye kişi kendine gaz verir.
sonra şöyle irisinden bir lahana edinilir, ancak tecrübesizlikten bu lahana taştan az yumuşak olur.
lahananın sarmalık olmadığını öğrendikten sonra google amcaya sert lahanadan nasıl sarma yapılır diye sorulur.
edinilen bilgiye göre lahananın içi koni şeklinde oyulur(bu işlem çok kolay değildir). geniş tencerede kaynamakta olan suya koyularak kah elinin yanmasına kah ocağın batmasına aldırmadan yaprak yaprak ayrılması sağlanır(bu işlem çok vakit alır).
bakılır ki yapraklar sarılacak kadar yumuşak değil, tekrar tencereye alınarak biraz daha yumuşatılır(bu işlem de uzun).
ortadaki sert damarlar ve sarılamayacak sert ve buruşuk kısımlar alınarak (bunların küçük bir kısmı tencerenin dibinde zemin vazifesi görecektir)lahanalar sarılmaya hazır hale getirilir. (işlem diğer aşamalara göre nispeten kısadır)
bakılır ki sert ve buruşuk kısımlar çok fazla, bunlara acınır ve lahana yemeği yapılmak üzere doğranarak buzluğa kaldırılır. (bu işlem de kısa sayılır)
sarmanın içinin hazırlanmasına geçilir. (kısa sayılan aşamalardan biri)
sarma işlemi tüm bu saydıklarım arasında en uzun, en bezdirici ve bu zamana kadar denememekte haklıymışım, bu işler benim harcım değilmiş gibi cümleleri hatıra getiren bir aşamadır. tek tek sarılan dolmalar özene bezene tencereye yerleştirilir.
bakılır ki iç fazla gelmiş, onlar da minik köfteler haline getirilerek buzluğa kaldırılır.
pişme sürecinde çıkan kokular insanı bir kez daha pişmanlığa sevketse de sonuca yaklaşıldığı için kişi dirayetlidir.
en kısası afiyetle yeme aşamasıdır. ev halkının bayıla bayıla yediğini gören deneyimci, bir daha yapabilirim gibi cesur fikirlere kapılır.
tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de bilgisayarın başına geçip yaşadıklarını yazmaya çalışınca üç kuruşluk lahananın hakkı tam olarak verilmiş olur, bundan sonra tek temenniniz sindirim sisteminizi çok fazla yormadan ve çevreye rahatsızlık vermeden lahanayla kolayca vedalaşmaktır :)

beslenme çantası

$
0
0
kızımın birinci sınıfa başlamasıyla, beslenme çantası hayatımıza girdi... ilk zamanlar o kadar tecrübesiz hissediyorsunuz ki; ne koyacağım, ne kadar koyacağım, nereye koyacağım soruları sıralanıyor peşi sıra... veli toplantısında elimize bir liste verdiler de biraz rahatladık...

suluk seçimi: piyasada bulunan plastik suluklar koku yaptığı için tercih edilmiyor. onun yerine çelik suluklar var, ancak onlar da biraz ağır... biz tupperdan şişe aldık. hem fiyatı normal, hem hafif hem sağlıklı diye düşünerek. şu ana kadar da gayet memnunuz...

beslenme çantası : öyle cicili bicili çizgi film karakterli çantalar var ki :) kapalı kutu şeklinde olanlar, çanta şeklinde olanlar... okulun karşısındaki kırtasiyeden 15 tl ye, içi termal korumalı, fermuarlı, çanta şeklinde bir tane aldık. iyi ki çok küçük almamışız çünkü ancak yetiyor koyduklarıma...

beslenme kabı: marketlerde kalite kalite plastik kaplar var. bazıları gerçekten çok kötü kokuyor. bazıları da kullanışsız, açıp kapaması zor ya da kolayca devrilip dökülebiliyor. yine tupperdan sandviçler için istiridye set, çerezler- kahvaltılıklar için şeker üçüzler... biraz da fazladan aldım ki seneye eren de okula başlayınca yetsin bize hepsi...

beslenme örtüsü:  sıranın üzerine sermek için gerekiyor, ben evde bulunan ince mutfak havlularından kullanıyorum şu an. ama netten araştırınca becerikli annelerin ne kadar güzel, isim aplikeli kullanışlı örtüler yapmış olduğunu görüp çok özendim :) bu iş için araştırma yapayım diyorum, bir elif' e bir eren' e yapabilsem keşke diye aklımdan geçiriyorum....
beslenme hazırlama: bu aşamada verilen listeye sadık kalıyoruz. sınıf olarak perşembe gününü simit, cuma gününü tost günü olarak kararlaştırdık. okul kantiniyle anlaşıp beslenme saatinde sınıflara getirilmesini sağladık, bu şekilde biraz daha rahat oldu bizim için... pazartesileri elif' in özel isteği doğrultusunda börek yapıyorum. küçük meyve suları ve sütleri sıkça kullanıyoruz.

çocuklar sağlıkla beslenip, mutlulukla büyüsünler ve tüm bunlar olurken anneler daha az yorulsun, daha rahat olsun diyerek yazımı bitiriyorum :)

geniş zamanlar

$
0
0
bulunduğu yaşı olgunlukla, huzur ve mutlulukla karşılayanları çok seviyorum. insan her zaman olduğu yaşta hissedemiyor ama bunu ortalığa bangır bangır bağıran bir tarzda olmak da itici olabiliyor. giysilerden çok davranışlar bunu hissettiren... orta yaş üzeri birinin genç gibi giyinmesi sempatik olabilir ama öyle davranması asıl tuhaf gelen...

çocuklar büyüyüp, kendimize ayırdığımız zamanlar çoğaldıkça bir de telaş başladı bende... daha çok yaşamalıyım, daha çok gezip, daha çok eğlenmeliyim, yeni çıkan filmlere gitmeli, spor yapmalı, yenilenmeliyim... evet çocuklar büyüyor ama bizler de öyle, zaman gayet adil herkese karşı... oysa ne var bizler için biraz daha yavaş ilerlese, çocukların tüm gelişimlerini sindire sindire yaşarken, şu 30-40 yaş arası biraz daha rölantide geçse...

hayat rutini ve gündelik telaşlar zamanın geçme hızını ikiye katlıyor...  oysaki molalara ihtiyacım var benim. çocuksuz, sakin, işsiz ve zorunluluk hissetmediğim geniş zamanlara... şöyle bir akşamüstü sakince eve varabilmek, giysilerimi bile çıkarmadan aylakça bir şeyler atıştırıp, amaçsızca gezinmek istiyorum evin içinde...
ne ironi ki ileri yaşlarda bu huzura eriştiğim zaman biliyorum ki hayat döngüsünden nasibimi alacağım. bu kez işe, kreşe koşturan çocuklarımın bizlere ayıracak zamanı olmayacak... onlar gündelik telaşlar peşinde koşarken zaman onları öğütecek ama beni her saniyesiyle sarıp sarmalayacak, saatler günler uzayacak... belki bayrama ya da çocukların izin zamanlarına kuracağım saatimi, onların başka planları olmamasını umut ederek...

modern huzur evleri istiyorum... otel hizmeti satın alabildiğim, evimi anımsatan bir odayı eşimle paylaşabildiğim, beni içine hapsetmeyen, yaşamdan koparmayan, zavallı hissettirmeyen, bahçesinde yürüyüşler yapıp, benim gibi pinpon arkadaşlarımla okey oynayıp, dizi izleyebileceğim... sanırım gelişen ülkelerin gelecekte en çok buna ihtiyacı olacak. çünkü binlerce okumuş, eğitimli insan adım adım emekliliğe yaklaşırken, modern yaşam çekirdek aileleri bile birbirinden uzaklaştırıyor...

görsel:paulo flop

beyaz

$
0
0
olmaz zannetmiştim, bana özel genetik bir şans, bir sırdı belki... dillendirmemiştim de çok fazla, ne olur ne olmaz, belki nazar falan değer diyerek... benden çok küçüklerde yavaş yavaş çoğalırken, sessizce, mutlulukla ve merakla beklemiştim... ne hissederim ilk fark ettiğimde ne düşünürüm hiç hesaplamadan, ihtimal haricinde tutarak ve zihnimin derinliklerine iterek beklemiştim... ama oldu! ben unutmuş olsam da yıllar beni ıskalamamış... saçımın iki telini beyaza boyarken zaman, aynalarda yer tespiti yapıyorum şu an... 36 yaşımı bitirmeme günler kala, ankara sonbahar sarışınlığından kış beyazına bürünürken, saçlarıma düşen ilk iki kar tanesini fark ediyorum şaşkınlıkla...

ne gelirse yaşanmışlığa dair kabulümdür, payıma düşen neyse yaşamdan tebessümle kabul edip, olgun yaşlarıma doğru adımlayacağım hayatı... (ver gazı ver coşkuyu) hoş geldin beyaz saçlarım hoş geldin :) 

çocuk istismarı konusunda yapabileceklerimiz

$
0
0
Onlineanne.com sitesinin kurucuları Melike ve Pınar çocuk istismarı ile ilgili aileleri ve çocukları bilgilendirme amaçlı çok önemli bir çalışma yapmışlar. Çocuk istismarını önlemenin yolu bu konuda eğitim almış ne yapması gerektiğini bilen çocuklardan geçiyor. Bu kitapçığı inceledim ve çok beğendim, mümkün olduğunca fazla kişiye ulaşmasını sağlamak da bizlere düşüyor....

"Çocuk istismarı her ülkede önlemler alınmasını gerektiren bir sorun olarak karşımızda. Bu konuda çalışan uzmanlar fiziksel istismarın çok daha yoğun olduğunu, çocuklarımızın yarısının fiziksel istismar yaşayarak büyüdüğünü, istismarın yanısıra çok yaygın bir ihmal konusunun olduğunu vurgulamaktalar. Her 3 kız çocuktan 1’inin cinsel istismara uğradığı ve bu verilere çocuk gelinlerin dahil edilmediği bir ülkemiz var  (http://www.radikal.com.tr/turkiye/turkiyede_her_bes_cocuktan_biri_cinsel_istismara_ugruyor-1161744).

Buna karşılık Türkiye’de çocuk istismarının önlenmesine ilişkin sesler her geçen gün biraz daha artıyor. Bu sadece Türkiye’nin sorunu değil; yurtdışında da bu konuda farkındalığın artmasına yönelik çalışan pek çok organizasyon var. Bundan bir süre önce yurtdışında yaşayan iki Türk anne, çocuklarının devam ettiği devlet okulunun yönlendirmesi ile, çocuklarının ve kendilerinin çocuk istismarını önleme konusunda bilgilendirilmesini içeren bir programa dahil oldular. Bu programın (www.thechildcenter.org) çok yararlı olduğunu düşündükleri için bu süreci detaylı olarak bloglarına (www.onlineanne.com) taşıdılar. Ailelerin ve çocukların istismar konusunda bilmesi gerekenler konusunda çok aydınlatıcı buldukları bu programın gelir seviyesinden bağımsız Türkiye’deki her çocuğun da hakkı olduğunu düşünüyorlar. 

Türkiye’de böyle bir programın, en azından bahsedilen çocuk aktivitelerinin yararlı olacağını düşünen öğretmenlerden, annelerden, hatta kurumlardan kaynaklara ulaşmak isteyen mailer aldılar. Bahsettikleri programdaki tüm bilgiler İngilizce ve Almanca olduğu için de bu bilgileri ellerinden geldiği kadar Türkçe bir içerik altında toplamaya çalıştılar. Böylece çocuklar ve ebeveynler için çocuk istismarı hakkında çocuklarımıza öğretmemiz gerekenleri içeren Türkçe bilgilendirici aktivite kitabını herkesin kullanımına açtılar. 
Bu kitapçığın amacı, Türkiye’de büyük eksikliği bulunan bir alanda, bütçesi olan, geniş kapsamlı, devlet destekli, kurumsal bir proje ile somut adımlar atılana kadar, ebeveynlerin kendi çocukları için kullanabilecekleri bilgilendirici bir Türkçe konuşma malzemesi yaratmak. Kullandıkları referanslar kitapçığın en arkasında yer almakta. Bu kitapçığı buradan indirebilirsiniz."Bu kitap nereden çıktı" konulu yazıların linklerini de aşağıda bulabilirsiniz. 

Bu iki anne ulaşabildikleri herkesten “Bu kitapçığı beğenirseniz yayın”, “Beğenmezseniz bize neden beğenmediğinizi bildirin” ricasında bulunuyorlar. Ayrıca benzer bir projeyi daha küçük bir yaş grubu için uygulamaya koyan Kırmızı Biber Derneği’ni de destekleme çağrısı yapmaktalar. 

Bu kitapçığı çocuğunuzun algısına, yaşına, ihtiyaçlarına uygun olarak, zamanı geldiğini düşündüğünüzde, ister tek tek sayfalar halinde; isterseniz bir seferde bir 15 dakikanızı ayırarak kullanabilirsiniz. Bu konuyu sadece cinsel taciz boyutunda değil, çocukların kendi haklarını ve hakları ellerinden alınırsa yapabileceklerini öğrenmesi olarak düşünmek mümkün. Ve bunu aileler de, öğretmenler de çocuklara öğretebilir."


Bu konuyla ilgili diğer yazılar: 
Çocuk İstismarı Konusunda Çocuklara Öğretilmesi Gerekenler (http://www.onlineanne.com/2012/11/18/cocuk-istismari-konusunda-cocuklara-ogretilmesi-gerekenler/)

Çocuk İstismarını Önleme Konusunda Yapabileceklerimiz (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/cocuk-istismarini-onleme-konusunda-yapabileceklerimiz/)

OLA ile Onbeş Dakika: Çocuk İstismarı Güvenlik Aktiviteleri (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/ola-ile-onbes-dakika-cocuk-istismari-guvenlik-aktiviteleri/)

Çocuk Güvenliği Aktivite Kitabı hakkında sık sorulan sorular (http://www.onlineanne.com/2013/12/12/cocuk-guvenligi-aktivite-kitabi-hakkinda-sik-sorulan-sorular/)

tuz buz deneyi

$
0
0
bu deneyi uzun süre tv de favori programımız olarak kalmaya devam edecek gibi görünen "arka bahçede bilim" de gördük. her mutfakta olabilecek malzemelerle yapıldığı için herkesin kolayca uygulayabileceği bir deney... işte gerekenler : tuz, buz, su, iplik.
buzları bardaklara koyuyoruz,
ipi buzun üzerine koyup, bolca tuz ekliyoruz ve bir-iki dakika bekliyoruz. tuz kısa bir süreliğine buzu eritiyor, sonra hızla tekrar donarken ip içine hapsoluyor.
ipi yavaşça kaldırırken buz da iple birlikte havaya kalkıyor... bir kaç başarısız denemeden sonra başarabildik. ipi kaldırmak için aceleci davranmamak gerekiyor.
gayet eğlenceli basit bir deney, tavsiye ederiz :)

akıllı telefon

$
0
0
bir sene öncesine kadar nokianın en eski modellerinden birini kullanıyordum. sadece telefon, mesaj ve hesap makinesi özelliği olan bu telefonu kullanırken tüm ihtiyaçlarıma cevap verdiğini fazlasının gereksiz olduğunu düşünüyor ve bir eksiklik hissetmiyordum. bu sırada akıllı telefon furyası çoktan patlak vermiş insanlar otobüste, iş yerinde, misafirlikte, arkadaş buluşmalarında her yerde akıllı telefonlarını kullanıyordu. bu durum bana oldukça itici geliyor, o kadar parayı bu telefonlara verenleri garipsiyordum.

geçen sene bir akrabamız yurt dışından iphone 4 getirdi. kullanılmış ama iyi durumda olan bu telefonu elif' e hediye etti :) ben de nasıl arama yapacağımı bile bilmeden bu telefonu kullanmaya başladım. internetten bir çok siteden faydalandım ama en çok buradan. yavaş yavaş itunes, appstore gibi kavramlarla tanıştım. işin içine girdikçe insanoğlunun ulaşmış olduğu teknoloji beni etkisi altına almaya başladı. bir de internet paketi alınca tam oldu. geçen bir senede kullanıcı olarak epey bilgi sahibi oldum.

en çok harita özelliğinden etkilendim. başlarda dünyanın neresinde olursam olayım bulunduğum yerin şıp diye harita üzerinde belirmesi beni biraz ürkütse de zamanla alıştım. çünkü asla kaybolmayacağımı verilen adrese göre her yeri bulabileceğimi keşfettim. özellikle farklı şehirlerde çok işe yaradığını gördüm.

ve hava durumu... telefonda anında hava durumuna ulaşabilmek güzel hala en sık kullandığım özelliklerden biri.

müzik arşivi... en sevdiğiniz parçaların her an her dakika ulaşılabilir olması harika. yolda yürürken, sahilde otururken, elektrikler kesildiğinde işe yarıyor.

fotoğraf çekme... ben telefondan fotoğraf çekmeyi sevmiyorum. özel günlerde hala kendi fotoğraf makinemi kullanmayı tercih ediyorum. ama yanınızda her daim makine bulunmuyor. böyle durumlarda telefon işe yarıyor.

facetime... sevdiklerinizle wifi üzerinden anında görüntülü konuşma. en çok ablamlarla kullanıyoruz kuzenler aynı evdeymiş gibi birlikte oyun bile oynayabiliyorlar. 

internet erişimi... artık o kadar kanıksadık ki, aklımıza takılan her şeyi anında arama motorlarından bakmak ihtiyaç oldu. çoğu zaman evde bilgisayarı açmak yerine telefonu tercih ediyorum. bilgisayar ile internette yapabileceğiniz her şeyi telefonla yapabiliyorsunuz. 

uygulamalar... öyle çok uygulama var ki, seçici olmak gerekiyor. çocuklar da ben de artık beklememiz gereken zamanlarda sıkılmıyoruz. ayrıca haberlere, radyoya, ingilizce sözlüğe vs anında ulaşabiliyorsunuz. ben hiç ücretli bir uygulama indirmedim ama fiyatlarının yüksek olmadığını biliyorum.

facebook, twitter, skype, whatsapp' da yazmakta çok faal olmasam da okumakta faalim :)  

peki bunlar olmadan yaşanmaz mı? elbette yaşanır hem de çok güzel,  belki biraz daha farkında olarak, anı yakalayarak... ama akıllı telefonların (müptelası olmamak şartıyla) teknolojinin nimetlerinden faydalanmak için biçilmiş kaftan olduğunu da inkar edemeyiz. bazen bu telefondan sonra artık eski telefonumu kullanamayacağımı düşünüyorum. hatta yeni çıkan modelleri acaba taksitle alabilir miyim diye aklımdan geçirmiyor da değilim...  

not: yarın en sevdiğimiz ios uygulamaları...

en sevdiğimiz ios uygulamaları

$
0
0
bu yazımda telefonumda yüklü olan ios uygulamalarını paylaşmak istiyorum. şiddet içermeyen, eğitici ya da bulmaca tipindeki oyunları tercih etmeye çalışsam da bunu her zaman başaramıyorum. yine de bir çoğunu internetten tavsiye üzerine ya da araştırarak buldum ve bazıları şu an ücretli olsa da tamamını ücretsiz olarak indirdiğimi eklemeliyim.
çocuklar için türkçe kitap uygulamaları keşke daha çok olabilse diyerek kitap kategorisinden başlıyorum:


ingilizce kategorisi : bugbutton2, learn english

çocukları ekrandan uzak tutmaya çalışsak da restoranda yemek beklerken, bir yerde sıra beklerken veya araba yolculuklarında bu uygulamalar gerçekten kurtarıcı oluyor... ayrıca ilgilerini kaybettikleri oyunları kaldırıp, ilgileneceklerini düşündüklerimi ya da yaşlarına hitap edebilecekleri ekliyorum yani sürekli bir güncelleme de söz konusu aynı zamanda... sizlerin beğenip tavsiye edebileceği uygulamalar varsa paylaşırsanız sevinirim... 

2013 e fotoğraflarla bir bakış

$
0
0
bu sene elif 6 yaşını, eren 5 yaşını bitirdi.
 aqua vega akvaryumu gezdiler, çok beğendiler.
 2013 şubat tatilinde anıtkabiri ziyaret ettiler.
eren ile baş başa bir eğitime katıldık. tecrübelerimiz tekrarını olanaksız kıldı :) 
 eren 23 nisanda halk oyunları gösterisinde yer aldı.
eskişehir gezisi yaptık.
 elif kreşten mezun oldu, eren ise ana sınıfına başladı.
elif ev işlerinde bana yardım etti, fotoğrafta fellah köftesi yaparken :)
 ailemizin son bekarı kız kardeşimi haziran ayında evlendirdik. 
 yaz tatilini kuzenleriyle altınolukta geçirdiler.
 eren' in latin erkeklerini andıran bu fotoğrafını çok seviyorum. 
veee elif 1.sınıfa başladı...
 kurban bayramı tatilinde antalya' da teyzelerleydik.
elif okuma-yazma öğrendi. facebookta gönderilere yorum yapmaya, (çok uzun olmamak kaydıyla:) benimle yazışmaya başladı.
2013 yılı bizim için güzel geçti... keşke dediklerim iyikilerden azdı... önceki yıllarda hapsolduğum annelik kimliğini biraz aralayarak tekrar kendimi birey olarak hissetmeye başladım. şehir dışı eğitimlere (henüz) tek başıma katılamasam da çocukları babalarıyla eve yollayıp, arkadaşlarımla vakit geçirebildiğim günlerim oldu. elif' in okula başlamasıyla yüksek tempolu bir hayata geçsek de şimdilerde bir düzene oturduk. 2014 de artık birer yaş daha büyümüş iki çocuğun annesi olarak hayatımın daha renkli ve özgür olmasını umut ediyorum. tabi ki her şeyden önce yeni yıldan sevdiklerim için sağlık sağlık sağlık diliyorum... nice mutlu senelere!


Viewing all 432 articles
Browse latest View live